Mafia III İnceleme (PlayStation 4)
Açık dünya türü, oyun dünyasının hiç kuşkusuz en popüler türlerinden biridir. Her sene “Bu yıl çıkacak açık dünya oyunları” vb. isimli videolar, ön incelemeler yazılır ve beklentiler adeta tavana sıçratılır. Açık dünya dendiğinde akla GTA serisi başta olmak üzere birçok oyun gelir. Mafia serisi de bunlardan biri; hatta daha da ileri gideyim, Mafia serisi oynandıktan sonra yeşil, gevrek tadıyla damağınıza yerleşir ve orada mutlu mesut yaşar bir müddet... Gamescom 2015 yazında duyurulan Mafia III için ise durum farklı olmadı. Üzerine günlerce konuşuldu, yazıldı, çizildi ve beklentiler zirveye ulaştırıldı. 2010 yılında piyasaya sürülen Mafia 2’den sonra çok da şaşırtıcı olmadı; çünkü oynayanların büyük bir çoğunluğunun beğenisini kazanan Mafia 2’nin bir devamı gelmeliydi. Fragmanların ve tanıtımların ardı arkası kesilmedi ve sonunda beklenen gün geldi ve oyun çıkışını 2016 Ekim ayında gerçekleştirdi. Peki sonuç? Ne yazık ki büyük firmalar tarafından yapılan geri dönüşler ve inceleme puanları pek iç açıcı değildi. Eleştiriler dur durak bilmiyor, düşene bir de oyuncular vuruyor “bu ne birader, yazıklar olsun!” tarzı yorumlar bir türlü bitmek bilmiyordu. Diğer taraftan “Mafia III Bug’ları” isimli 15-30dk aralığındaki videolar Youtube üzerinde kol geziyordu. Açıkçası oyunu uzun süredir bekleyen ve çıktığı ilk gün almayı düşünen biri olarak ben bile “Bu kadar insan yanılıyor olamaz, biraz bekleyip görelim madem” deyip oyunu iki ay boyunca almadım. Ardından canıma tak etti, “Ne kadar kötü olabilir ki yani? Sonuçta Watch Dogs oynamış adamsın…” diye kendime gazı verip gözümü karartıp Mafia III Deluxe Edition’ı satın aldım. Yani incelememi oyunun en son sürümü üzerinden yapacağım.
Unutmadan belirteyim, bu yazı bir inceleme olduğu kadar antitez özelliği de taşımaktadır.
Farklı Pencere, Aynı Manzara!
İncelememize Mafia serisinin her zaman olduğu gibi en iyi tarafı olan senaryosu ile başlamak istedim. Herhalde bir oyun yapılacağı zaman Mafia III’ün yazarı Bill Harms’a “İyi bir senaryo çıkarabilir misiniz?” sorusu geldiğinde “Peki Mozart beste yapabilir mi?” cevabını verirse hakkıdır, Sezar’ın hakkı Sezar’a. Yani merak etmeyin, oyunu yerden yere vuranlar bile senaryo konusunda Hangar 13’e hakkını teslim ettiler, yani bu bölümde canınızı sıkacak hiçbir şey yok. Oyuna belgesel havasındaki bir video ile giriş yapıyoruz, oyunumuz 1968 yılında New Orleans’ın kurgusal hali olan New Bordeaux şehrinde geçiyor. Şehrimizin ufak bir tanıtımı yapıldıktan sonra canlandıracak olduğumuz Lincoln Clay adındaki karakterimiz tanıtılıyor. Kendisi Vietnam gazisi, çocukluğunu yetimhanede geçirmiş ve ardından Sammy Robinson adında, siyahi bir mafya tarafından evlat edinilmiş. Genç yaşta savaşa gitmeye karar veren karakterimiz Vietnam savaşından sağ salim dönmeyi başardıktan sonra New Bordeaux’a yeni umutlar ve hayaller ile döner; ancak babası gibi gördüğü Sammy Robinson’ın bir grup Haitili düşman ve ülkenin en büyük mafya ailelerinden biri olan Marcano ailesiyle başının derde girdiğini öğrenir ve oyunumuzun hikayesi bu şekilde başlar.
Mafia serisini her zaman diğer oyunlardan ayıran senaryosu bu oyunda da geleneğini bozmadı ve beni etkilemeyi başardı. En ince detayına kadar düşünülmüş ara sahneler, karakter animasyonları, ince ve tatlı bir mizahın içinde bulunduğu diyalog kurgusu ile senaryo konusunda gerçekten en iddialı yapım olduğunu tekrar kanıtladı. Lincoln Clay karakteri her ne kadar birçokları tarafından “Birader Allah aşkına yaptığınız iş mi? Uzun pardesülü, beyaz ceketli, İtalyan Vito Scaleta’dan intikamcı, vahşi, siyahi bir adama neden geçtiniz?” gibi eleştiri oklarının ucunda olsa da, bence senaryo bağlamında yapımcı firma Hangar 13 bu radikal değişikliğiyle çok başarılı bir seçim yapmış.
“Peki anladık, senaryonun girişi iyi, peki sonrası nasıl?” diye soruyorsanız olay tam burada başlıyor. Marcano ailesi ve suç dünyasının diğer önemli isimleri de senaryoya dahil oldukça, oyun bambaşka bir hal almaya başlıyor.
Kan Görüyorum Hocam!
Senaryo hakkında konuştukça hikayeye giresim geliyor, oynamayanlara spoiler vermemek adına hikaye bölümünü burada sonlandırıyor ve yavaş yavaş oyun mekaniklerine geçiş yapıyorum. Oyunda 6 çeşit silah kategorisi altında ücretsiz indirilebilir içeriklerle birlikte 50’yi aşkın silah bulunmakta. Bu silahları geliştirme ve modifiye etme imkanımız da göz önünde bulundurulduğunda Mafia III bu bakımdan gerçekten zengin bir yapım olduğunu gözler önüne seriyor. Oyunda her silahın geri tepme bakımından farklılık göstermesi ise çatışma bölümlerimizi daha bir orijinal kılmış. Karakterimizin Vietnam gazisi olması hem yakın dövüşte yumruklarımızla hem de bıçağımızla rakibi yere serebilmemize yardımcı oluyor. Bu arada “Gazi” kelimesi sizi yanıltmasın; çünkü Lincoln tam bir Rambo!
Sürüş Dinamikleri ve Yapay Zeka
Mafia III gibi büyük bir haritaya sahipseniz araçlar gerçekten önemli. Oyunda araçlar 3 ana başlığa ayrılıyor; spor, arazi ve lüks tipi araçlar. Elbette bunların dışında kamyon, tır, polis araçları gibi birçok seçeneğin bulunduğu oyunda araba zenginliği var, arabanı beğenmiyor musun? Hemen değiştir. “Peki her şey iyi de sürüş dinamiklerinden n’aber?”. Oyunumuz bize 2 farklı sürüş mekaniği sunuyor. Bu seçeneklere ayarlar menüsünden ulaşabiliyoruz. Biri “Normal”, diğeri ise “Simülasyon”. Açıkçası oyunu almadan evvel her yerde “Simülasyon çok büyük fark yaratıyor.” gibi şeyler duysam da normal halinden çok da büyük bir fark göremedim. Ancak genel olarak oyunun sürüş dinamiklerinden bahsetmem gerekirse gerçekten birçok yarış oyununa bile taş çıkartan bir sürüş tekniği olduğunu söylemezsem ayıp etmiş olurum. Öyle ki; oyunun açık dünyası içerisinde başlı başına yarış görevleri var ve bu görevler sırasında bir rampadan uçuyorsanız Hollywood sahnelerini aratmayan inanılmaz kamera açıları ve çok güzel manzaralar eşliğinde kısa animasyonlarla karşılaşıyorsunuz.
Bildiğiniz gibi bir açık dünya oyununun olmazsa olmazı polislerle kovalamaca sahneleridir. Arabayı sürerken silah kullanabiliyor, düşmanın lastiklerini patlatabiliyor ve arabaların yanlarından geçerken içine bomba atabiliyoruz. Bu da kovalamaca sahnelerini eşsiz kılıyor.
Şu an bazılarınız, “Birader ne yaptın ya? Bu oyunun hiç mi kötü, hiç mi zayıf yanları yok? Amma övdün he! Bu kadar firma, insan boşuna mı yeriyor?!” diye içinden geçirdiğine eminim. Ne yazık ki her oyunda olduğu gibi Mafia III’ün de zayıf yönleri var. Bunlardan en belirgini, en olmamışı yapay zeka. Defalarca belirttiğim gibi oyunumuz bir açık dünya oyunu, çok geniş bir haritaya sahip, durum böyle olunca oyunun patlak verdiği noktalar oluyor. Özellikle düşman. Bir mekana gidiyoruz ve içerideki tüm adamları öldürmemiz isteniyor. Etrafında ne olup bittiğinden habersiz 15 tane adam… Zaman zaman yanlarında adam öldürmenize rağmen ruhları duymuyor ve bu işinize gelse de bir süre sonra canınızı sıkabiliyor. Burada 2 farklı seçeneğimiz bulunuyor. Ya silahınızı alıp Polat Alemdar gibi dalacaksınız içeri ve ortalığı dağıtacaksınız ya da oyunumuzda çok büyük yeri olan gizliliği ön plana alıp her birini tek tek “Agent 47” gibi sessizce indireceksiniz. Asker olmamızın getirdiği avantajlardan biri de karakterimizin 6. hissinin kuvvetli olması, sesler sayesinde yakındaki düşmanları duvarların arkasından görebiliyoruz. Bir yerde pusuda bekleyip ıslık çalarak düşmanımızı kendimize çekip işini sessizce bitirebiliyoruz. Fena bir özellik değil; ancak bazen 15 adamı da bu şekilde öldürebiliyorsanız burada bir sıkıntı var demektir. Genelde belli güzergah üzerinde yürüyen düşmanlar, orta halli bir oyuncuysanız bile tehlike yaratmaktan çok uzaklar. Bazen bu vasat yapay zeka ile uğraşmak yerine kendinizi bir anda sağa sola sıkarken bulabiliyorsunuz. Gelen güncellemelerle bu durum biraz azaldı ama sadece biraz…
İnce İş New Bordeaux!
Oyunun senaryosu, karakter analizi ve oyun mekaniklerinden sonra gelelim oyunumuzun açık dünyasına. Serimizin 3. Oyunu, serinin diğer oyunlarına nazaran çok daha büyük ve detaylı bir haritada geçmekte. Durum böyle olunca gezilecek, görülecek ve yapılacak çok şey bulunabiliyor. Oyunumuzun geçtiği şehir olan New Bordeaux 10 ayrı bölgeden oluşuyor. Bölgelerin her biri, bir diğerinden farklı özellik taşıyor. Güney kesimlerde sisli, kasvetli ve bataklık dolu bir ortam hakimken, şehrin merkezi olan orta kesimler ise modern, büyük binaların ve iyi arabaların olduğu bir bölge, yani tam bir metropol, kuzey kesimler ise daha bir sahil kasabası havasında. Oyunu oynamaya devam ettikçe bir bölgenin diğerine hiç benzemediğini fark ediyorsunuz.
New Bordeaux tam anlamıyla yaşayan bir şehir. Holdingler, inşaat alanları, spor salonları, barlar, kafeler, sahil aktiviteleri ve daha niceleri… Oyunun sahil kısımlarındaki görsel başarısı göz önüne alındığında zaman zaman oyunun ana hikayesinden uzaklaşıp bir bota atlayıp haritada gezmek istiyorsunuz; çünkü bu bir açık dünya oyunu ve bazen nelerle karşılaştığınıza şaşırabiliyorsunuz. Mesela barmenle dertleşen ve evlilik sorunlarından yakınan hafif meşrep bir bayan ya da sahilde yürüyüş yapan birini bir timsahın kaptığına şahit olabiliyorsunuz… Evet yüzerken dikkat edin.
Vurun Kahpeye!
Görsel anlamdaki bazı eleştirilere de değinmek istiyorum. Oyunla ilgili yapılan en büyük eleştirilerden biri, “Ya bu kadar büyük haritada neden bu kadar az insan var?! Harita bomboş!”. Eleştiri yapanları bazen anlamakta güçlük çekiyorum. Yıl 1968… Açık dünyasındaki karakter sayısının o dönem göz önüne alındığında gerçekçi bir şekilde oyuna aktarıldığını söyleyebilirim. Aynı zamanda grafiklere yapılan “2016’ya yakışmayan grafikler” vs. eleştirilerine icabet etmesem de anlayabiliyorum. Öncelikle şunu belirteyim oyunun grafikleri gayet iyi; ancak o kadar. Rise of Tomb Raider, Batman Arkham Knight, Battlefield 1, Far Cry ve daha niceleri gibi oyunları oynadıktan sonra beklentiler artabiliyor; ama belirttiğim gibi ben oyunun grafiklerinin kötü olduğunu düşünmüyorum. Eski zamanda geçen bir oyun ve belgesel kıvamında bir giriş yapılıyor. Daha çok “Retro” bir ara yüz kullanılmış olduğunu düşünüyorum. Çünkü oyundaki bazı sahneleri izlerken emek koktuğunu hissedebiliyorsunuz. Bir de yazımın başında buglardan bahsetmiştim, içiniz rahat olsun, yeni güncellemelerle bu durum neredeyse yok oldu denilebilir.
Daha Serbest Görevler
Mafia III’ün görev kurgusuna baktığımızda önceki oyunlara göre ufak farklılıklar görebiliyoruz. Mafia 2’de de oyunumuz açık dünya olmasına rağmen ana hikayeye girer ve bize ne derse onu yapar, nereye derse oraya giderdik. Mafia III’te ise ana hikayeye giriş yaptıktan ve düşmanımızı tanıdıktan sonra oyun bize, “Düşmanın Marcano ailesi, öyle tek başına alamazsın intikamını, git ve yeni müttefikler edin!” şeklinde bir yol çiziyor. Burada yan görevleri yapmak bize fazlasıyla yarar sağlıyor. Yapmasanız çok da büyük mesele değil; ama yan görevleri yapmadığınızda işinizin bir süre sonra zorlaştığını göreceksiniz; çünkü bu görevler bize yol, su, elektrik olarak geri dönüyor. Açıkçası yan görevler ilk başta ilgi çekici gelse de bir süre sonra yaratıcılıktan uzak olduğunu ve birbirini tekrar ettiğini fark ediyorsunuz. Mekanı dağıt, tütün sevkiyatı yap, kamyonu kaçır…
Yan görevler yalnızca para konusunda destek sağlamıyor elbette. Oyunda 3 müttefikimiz bulunmakta. Burke, Cassandra ve Vito Scaleta! Her biri farklı konularda bize yardımcı oluyorlar. Her şey bir telefona bakıyor, müttefiklerden birini arıyorsunuz ve her şey ayağınızda! Burke araç, Cassandra silah ve mühimmat, Vito ise çatışmalarda destek ekip göndererek yardımcı oluyor. Her bir müttefikimizin bu şekilde 3’er adet özelliği bulunmakta.
Marcano’nun mekanlarını basıp ele geçirdiğinizde bu 3 müttefiki çağırıp bir karar vermek durumunda kalıyorsunuz. Hangisini mekanın sahibi olarak atarsanız onun desteği artıyor ve oyunda yeni özelliklere erişiyorsunuz. Ancak dikkat edin, bir müttefikinize kıyak geçip, bir diğerini boşlarsanız tatsız şeyler olabilir. Sonuçta 3 müttefikiniz de şehirde hatırı sayılır mafya babaları. Bu şekilde intikam yolunda yavaş; ancak sağlam adımlarla ilerlediğimizi hissettiren bu yapıyı açıkçası beğendiğimi söylemeliyim. Müttefikler de ana karakterimizin bu yolda yalnız olmadığı mesajını verirken buna ek olarak oyunun görev kurgusuna da güzel bir renk katmış.
Dönemi Yaşatan Müzikler…
Müziklerden bahsetmezsem olmaz. Ah o müzikler… Oyunda 1960’ları çok iyi yansıtan 3 adet radyo istasyonu mevcut. Radyo istasyonlarında tamı tamına 101 adet lisanslı şarkı bulunmakta. Bu radyo istasyonları aynı zamanda New Bordeaux’a ait güncel haberleri de vermekte. Arabayla yaptığınız oyun içi yolculuklarda bu efsane müzikler ve şahane manzaralarla birlikte kendinizi zaman zaman gün batımında sağa sola bakıp gezerken “Bir, iki tur daha atıp ekran görüntüsü alayım da göreve öyle giderim be.” derken bulabiliyorsunuz. Tünellerden geçerken radyomuzun cızırtı çıkarması da oyunu güzelleştiren ufak detaylardan biri.
Şarkıların listesine buradan ulaşabilirsiniz
Müzik demişken bazı ses efektlerine de vurgu yapayım. Oyunda gaza bastığınızda, Dualshock4’ün her arabaya özgün titreyişiyle birlikte, pedala yüklendiğiniz hissini iliklerinize kadar hissediyorsunuz. Kullandığınız silahları bazen seslerine göre tercih ediyorsunuz, kalabalık bir düşman topluluğuna karşı sessizce işi bitirmek istiyorsanız susturuculu bir pistol vazgeçilmez olabiliyor.
Mafia III Alınmalı mı?
Yapay zekasının geriliği ve oynanışın sıradanlığının yanında senaryosu, olay örgüsü, seslendirmesi, güzel manzaraları ve ince detaylarla hazırlanmış oyun mekaniği gibi özelliklerle bu açığı kapatan Mafia III kesinlikle tecrübe edilmesi gereken bir oyun. PC platformu için yaptığı çıkışta 30FPS kilidi ve optimizasyon sorunları ile kendi topuğuna sıkmış olsa da aynı zamanda büyük bir karalama kampanyasına kurban gittiğini düşünüyorum; çünkü PS4 platformu için gerçekten kalbur üstü denilebilecek bir oyun. Başarılı senaryosu ile çok kaliteli 15-20 saat geçirebileceğiniz bu oyunu aksiyon severlere kesinlikle tavsiye ediyorum. Serinin diğer oyunlarını oynamış arkadaşlara da ne oynuyorsanız bırakın ve Mafia III’ü deneyin diyorum. Hatta mümkünse Deluxe Edition alın; çünkü 28 Mart’ta 3 farklı uzun hikayesinin ilki olan “Faster Baby!” yayınlanacak. Diğerlerinin ise tam tarihleri belli olmamakla birlikte Mayıs ve Temmuz aylarında yayınlanacakları duyuruldu.
Mafia III DLC Hikayeleri ve içeriklerine bu yazımızdan ulaşabilirsiniz.
Oyunun İlk DLC Hikayesi "Faster, Baby!" İncelemesine Buradan Ulaşabilirsiniz.
Oyunun İkinci DLC Hikayesi "Stones Unturned" İncelemesine Buradan Ulaşabilirsiniz.
İncelemenin sonuna geldik, umarım beğenmişsinizdir. Başka incelemelerde görüşmek üzere. Unutmayın yorumlarınızı bekliyorum.